top of page

Daha az insan, daha çok kedi gibi yaşayın

"Filozof John Gray'in kitabı Kedi Felsefesi: Kediler ve Hayatın Anlamı bir taşlama gibi görünebilir, ancak hikayeler ve hazinelerle zengin, okunabilir, eğlenceli bir kitap olmasına rağmen, bence ciddi." (Richard Smith)




Temel argüman, bilinçle ve ölümlü olduklarının bilgisiyle kutsanmış ya da lanetlenmiş insanların sürekli huzursuz ve hoşnutsuz oldukları, cevaplanamaz sorular sordukları, anlam ve mutluluk aradıkları, kedilerin ise sadece kedi olmaktan memnun olduklarıdır.


"Kedilerin felsefeye ihtiyacı yoktur. Doğalarına itaat ederek onun kendilerine sunduğu hayattan memnun olurlar. İnsanlarda ise doğalarından hoşnutsuzluk doğaldır.... Kediler doğalarına uyarak yaşarken, insanlar doğalarını bastırarak yaşarlar.... Birçok insan için uygarlık bir hapsolma halidir. Korku tarafından yönetilen, cinsel açlık çeken ve ifade etmeye cesaret edemedikleri bir öfkeyle dolu olan bu insanlar, kendini onaylayarak yaşayan bir yaratık tarafından çıldırtılmaktan kendilerini alamazlar."


Gray kitapta insan olmanın ne kadar zor ve kafa karıştırıcı olduğunu, kedi olmanın ise ne kadar basit olduğunu anlatıyor. "Hayatlarımız şans eseri, duygularımız ise bedenimiz tarafından şekillendirilir. İnsan hayatının çoğu -ve felsefenin çoğu- kendimizi bu gerçekten uzaklaştırma çabasıdır... İnsanlar, hayatları çoğunlukla yer değiştirme faaliyeti içinde geçen, kendi içinde bölünmüş yaratıklardır.... İnsanların iç hayatı epizodik, bulanık, kopuk ve zaman zaman kaotiktir... Hayatlarımızdan parçalanmış ve kopuk bir şekilde geçeriz, hayaletler gibi görünür ve yeniden ortaya çıkarız, oysa benliği olmayan kediler her zaman kendileridir."


Her türlü mutluluk arayışını reddeden Gray, aşkı da küçümsüyor: "Aşk bilgiye karşı, anlayışa karşı -ister başkalarının ister kendisinin olsun- insanın kendisi olmaktan kurtulmasını sağlayan bir bariyer kurar... İnsanlar can sıkıntısından kurtulmak, bir sevgi ya da saplantı nesnesi olmanın rahatlığı, güç kullanma ve kendilerine ve başkalarına acı çektirme fırsatı ve kendi kendini yok etmekten gelebilecek heyecan için aşka bakarlar.... Aşkta, başka her yerde olduğundan daha fazla, insanoğlu kendini kandırarak yönetilir."


İnsan olmayı katlanılabilir kılmak için dine, felsefeye, çeşitli öykülere ve yaratıcılığa başvuruyoruz. Gray, Yunanlardan bu yana felsefenin mutluluk ve iyi yaşam üretmedeki başarısızlığını anlatarak kısa ve keyifli bir tarih anlatısı sunuyor. (Aslında felsefenin amacının iyi yaşam üretmek olmadığını, aslında bilimin çıkış kaynağı olarak merak duygusunu merkezine aldığını da düşünmek gerekir) Gray'e göre kedilerin dine ya da felsefeye ihtiyacı yoktur, bu da onları insanlardan üstün kılar.


Ancak Gray'in saygı duyduğu bir filozof, Spinoza ve bir din, Taoizm var - büyük ölçüde kedilerin kelimelere dökmeye ihtiyaç duysalar savunacakları türden bir yaşamı savundukları için. "Spinoza'nın etiğinin gerektirdiği tek şey canlıların kendilerini oldukları gibi ortaya koymaları fikridir.... Herhangi bir canlı için en iyi yaşam kendisi olmak demektir....Taoizm kişinin olmadığı şey olmasını değil, olduğu şey olmasını amaçlar. Bu, geçici egonun özel bir şey yapmasını değil, egonun çözülmesini gerektirir....İyi yaşam, istediğiniz yaşam değil, içinde tatmin olduğunuz yaşamdır. Metafizikten arındırıldığında bu Spinoza'nın conatus fikri ve Taocuların içimizdeki yolu izlememiz gerektiğine dair inancıdır....İyi yaşam, sürmüş olabileceğiniz ya da henüz sürebileceğiniz bir yaşam değil, zaten sahip olduğunuz yaşamdır." (Burada farkında olmadan Nietzsche'den de etkilendiğini belirtelim) Kediler Spinoza ve Taoizm'in takipçileridir, her ne kadar ikisini de hiç duymamış olsalar da; ya da belki Spinoza ve Taoizm kedilerin takipçileridir.

Kitap bize özetle ne kadar çok kedi gibi ve ne kadar az insan gibi olabilirsek o kadar mutlu olabileceğimizi söylüyor. Gray güzel kitabını şiirsel bir şekilde bitiriyor: "Kediler bize anlam arayışının mutluluk arayışı gibi bir oyalanma olduğunu gösterir. Hayatın anlamı bir dokunuştur, bir kokudur, tesadüfen gelir ve siz farkına bile varmadan gider."


İşte kitaptan biraz alıntı daha:

"İnsanlar hızla insanlıklarını kaybederken kediler kediliklerinden asla vazgeçmezler."


“Uyandığında daha çok çalışabilmek uğruna uyumak, acınası bir yaşam biçimidir. Keyif için uyu, kâr için değil.”


"Ölümün eşiğine gelene kadar sadece yaşamı bilen kediler, ölüm tarafından yönetilmezler. Eğer ruha ölüm dokunmuyorsa, kedi ruhu ölümsüzlüğe insan ruhunun olabileceğinden daha yakındır."


"İnsanlar Ortaçağ'da kedilere eziyet ederken empatinin bu negatif biçimini sergiliyorlardı. Bunun tersine, kediler ise yakaladıkları bir fareyle oynarken onun çektiği azaptan zevk duymazlar. Avlarına sataşıp rahat vermemek, avcı doğalarının bir dışavurumudur. Ellerine düşmüş olan varlıklara eziyet etmek yerine (yalnızca insana özgü bir eğilimdir bu), onlarla oynuyorlardır."


"Hiçbir aşamada kediler, insanlar tarafından evcilleştirilmedi. Belirli bir kedi türü -sağlam yapılı, ufak bir tekir olan Felis silvestris-, insanlarla yaşamayı öğrenerek tüm dünyaya yayıldı. Bugünkü ev kedileri, bu türün yaklaşık 12.000 yıl önce Yakın Doğu'nun bugün kısmen Türkiye, Irak ve İsrail'i oluşturan bölgelerinde insanlarla yaşamaya başlayan belirli bir kolunun, 'Felis silvestris lybica'nın torunlarıdır."




Comments


bottom of page