top of page

Sanatta Köpek: Adanmışlığın ve Sadakatin Koruyucuları


Antik çağlardan günümüze, köpekler her zaman insanların sadık yoldaşları olmuştur. Çağlar boyunca birçok sanatçı, en sevdikleri arkadaşlarına saygılarını sunmak için sanat eserlerinde köpeklere yer verdi.




Binlerce yıl öncesine tarihlenebilecek birçok resimde av köpeği, yoldaş ve sadık varlıklar olarak farklı formlar aldılar. Köpek resimleri ve köpek portreleri genellikle köpekleri sadakat, koruma ve arkadaşlık sembolleri olarak tasvir eder. Hatta bazı kültürler köpekleri taptıkları tanrı ve tanrıçalarla ilişkilendirerek onlara manevi saygı bile göstermiştir.


Artık köpekleri büyük sanat eserlerine dahil ederek onlara saygı göstermiyor olsak da, hâlâ bizim için sadakat ve bağlılık sembolü olduklarından, evimizde yağlı boya ya da dijital bir köpek portresi bulundurmayı seviyoruz.


Bu yazı, köpeksiz bir sanat düşünemeyen tüm okurlara gelsin. İşte köpeklerin tarih boyunca sanat eserlerindeki yolculuğu:


Bronz Çağ

Bronz Çağı'ndan kalma mağaralar ve mezarlar genellikle köpek çizimleri ve heykelleriyle (çoğunlukla avcılık için kullanılanlar) süslenmiştir. Bu hayvanlar eski çocuk oyuncakları arasında ve çömlekler üzerinde desen olarak bile bulunur.


Copenhagen Üniversitesi'nde yapılan yeni bir araştırmaya göre, 11.500 yıl önce Ürdün'ün kuzeydoğusunda insanlar köpeklerle birlikte yaşamaya başladılar ve onları avlanmak için de kullanmış olabilirler. Arkeologlar, köpeklerin avlanmaya yardımcı olarak kullanılmaya başlanmasının, bölgedeki arkeolojik kalıntılarda yabani tavşan ve diğer küçük avların dramatik artışını açıklayabileceğini öne sürüyor.


Ürdün'ün kuzeydoğusundaki 11.500 yıllık Shubayqa 6 yerleşiminde bulunan hayvan kemikleri üzerinde yapılan bir çalışma, Neolitik dönemin başlangıcında bu bölgede köpeklerin bulunduğunu göstermekle kalmıyor, aynı zamanda insanların ve köpeklerin muhtemelen birlikte hayvan avladıklarını da ortaya koyuyor:




Antik Yunan ve Roma

Antik Yunan halkı ve Romalılar sadakatleri ve cesaretleri nedeniyle köpeklere değer vermiş ve evcil hayvan olarak onları kedilere tercih etmişlerdir. Yunan ve Roma kabartmalarında köpekler sadakati sembolize ediyordu. Köpekler aile hayvanları, koruyucular, avcılar ve sahiplerinin statü göstergeleriydi. Yunanlılar onların güvenini ve sevgisini takdir ederlerdi. Yunan vazolarında sıkça işlenen bir konu, Odysseus'un gezintilerinden sonra vatanına varışı ve Odysseus'u tanıyan tek kişi olan ve yıllarca bekledikten sonra sonunda sahibini görünce ölen yaşlı köpeği Argos'la karşılaşmasıydı.



Antik Yunan ve köpekler
Köpeğinin, Ulysses'i kalabalık içinde tanıdığı an. (Theodore van Tulden'in eseri)

Romalılar üç tür köpek beslerdi: av köpekleri, iz süren tazılar (en çok heykelleri yapılanlar); Napoliten Mastiff gibi büyük bekçi köpekleri (Cave canem metnini taşıyan kabartmalarda ve mozaiklerde tasvirlerine sıkça rastlanır); Maltese gibi, çoğunlukla kadınlar tarafından beslenen ve o dönemin sanatında neredeyse hiç bulunmayan küçük oyuncak köpekler. Büyük cins hayvanlar, savaşlarda ve kurt avında kullanılabildikleri için daha değerliydi.







Antik Mısır, Yunan ve Roma kültürlerinde köpekler kutsal koruyucular olarak görülüyordu. İslam dini için de Kıtmir adlı köpeğin putperestlikle mücadele eden 7 gencin koruyuculuğunu yaptığına dair bir efsane vardır. Köpeklerin yaşam ile ölüm arasındaki ince çizgiyi sembolize etmeleri çok eskiye dayanır. Onlar ruhani dünyanın elçileri gibidirler. Bunların en eskisi de köpek başlı Mısır tanrısı Anubis'tir. Anubis'in ruhları öbür dünyaya taşıdığına inanılıyordu.






Çin

Çinliler için köpekler, çok eski zamanlardan beri, diğer birçok ulus için olduğu gibi sadece sadakat ve itaati değil, aynı zamanda iyi şans ve refahı da sembolize etmiştir. Bir köpeğin kuyruğunu sallayarak büyük bir zenginliği müjdelediğine inanılırdı. Ve güçlü Feng Shui tılsımının sembolü - bir çift Foo köpeği - binayı zararlı insanlardan ve negatif enerjilerden korur, iş dünyasında başarılı olmaya ve refahı artırmaya yardımcı olur.


Çin ve köpekler
Foo köpekleri. Kaynak: Gardenstatues

Foo köpekleri aynı zamanda imparatorluğun koruyucu aslanları olarak da bilinir ve Pekin köpeklerinin mümkün olduğunca küçük aslanlara benzemeleri için kasıtlı olarak melezleştirilmelerinin nedeni budur.








Japonya

Japon sanatı ve köpekler
Kaynak: ukiyo-e.org

Japon rakun köpeği Tanuki, hem geleneksel hem de modern Japon sanatında önemli bir konudur. Folklor ve efsanelerde bu hayvanların paranormal yeteneklere sahip olduğu anlatılır. Yaban öküzü Kitsune gibi Tanuki de başka hayvanlara, insanlara ve nesnelere dönüşebilir. En eski halk hikâyelerinde bu yaratıklar talihsizlikleri haber verir, insana dönüşür ve insanları ele geçirebilirdi. Şimdi, yüzyıllar sonra, Tanuki bir tür düzenbaz, yaramaz, hilekar ama zararsız hale gelmiştir. Tanuki'nin seramik heykelleri Japonya'nın her yerinde, özellikle de bar ve restoranlarda görülebilir.


Geleneksel Japon sanatında Tanuki genellikle ayın altında tasvir edilirdi, çünkü dolunaylı bir gecenin Tanuki'nin başka yaratıklara dönüşme zamanı olduğuna inanılırdı. İlginçtir ki, bu özellik Tanuki efsanelerini dünyanın farklı ülke ve milletlerinden diğer şekil değiştiren hikayelerine benzer kılmaktadır. Eski Çin ve Japon folklorunda, Tanuki'nin mehtaplı bir gecede uluması kötü şansın habercisiydi, ancak bazen iyi bir alamet de olabilirdi.




Orta Çağ Avrupası

Orta Çağ'da köpekler sadakat ve bağlılığın sembolü olmaya devam etmiştir. Bu nedenle, alegorik konuların yanı sıra, köpekler evli çiftlerin eşlik eden portrelerinde (tipik olarak kadının yanında veya kucağında) yer almıştır. Dul bir kadının portresindeki bir köpek, onun ölen kocasına olan sadakatini sembolize ediyordu. Ayrıca bu hayvanlar, ölen kişinin sadakatini ya da eşine bağlılığını övmek amacıyla mezar taşlarının üzerine de yontulmuştur.


Jan van Eyck'in Arnolfini Evlenmesi
Jan van Eyck'in Arnolfini Evlenmesi adlı eseri (Wikipedia)

Köpeğin bir sembol olarak gösterildiği dikkate değer bir örnek Jan van Eyck'in Arnolfini Evlenmesi'dir. Ancak farklı sanat tarihçileri köpeğin resimdeki rolü konusunda hemfikir değildir. Bu aile portresindeki köpek bir yandan evlilikteki sadakati temsil ederken, diğer yandan tutkuyu, arzuyu ya da çiftin çocuk hayalini simgeliyor olabilir. Sonuçta, köpek onların gerçek evcil hayvanı olabilir ve ressam onu Arnolfini'nin refahını göstermek için resmetmiş olabilir.


Ortaçağ sanatı, insanlara hayvanlarının eşlik ettiği av sahneleri ile doludur. Bir adamın av köpekleri ya da şahinleriyle birlikte resmedilmesi onun yüksek sosyal konumunun bir göstergesiydi, çünkü o günlerde avcılık aristokratik bir eğlence ve saray yaşam tarzının zorunlu bir unsuruydu. Ayrıca, tarım gelişmiş olsa da avcılık hala önemli bir besin kaynağıydı. Soylular sadece sosyal nedenlerle değil, aynı zamanda ailelerine et sağlamak için de özel tazı ırkları satın almak için servet harcıyorlardı.





Rönesans

Rönesans döneminde, köpekler Avrupa sanatında sağlam bir yer edinmiştir. Yüksek statülerini göstermek için, 16. yüzyılın İtalyan aristokratları sık sık evcil hayvanlarıyla birlikte portrelerini yaptırmışlardır. Örneğin, Andrea Mantegna'nın Camera picta'daki (Mantua) fresklerinden birinde, Marki Ludovico Gonzaga'nın en sevdiği köpeği Rubino'yu sahibinin koltuğunun altında rahatça uzanırken görebiliriz.




Rönesans sanatçıları arasında en büyük köpek severlerden ve uzmanlarından biri Jacopo dal Ponte Bassano'dur. Adoration of the Magi ya da The Good Samaritan gibi resimlerindeki köpekler o kadar doğru ve gerçeğe yakındır ki Bassano'nun bu hayvanları izlemek, anatomilerini ve alışkanlıklarını incelemek için çok zaman harcadığına şüphe yoktur.





Klasikler ve köpekler
"The Good Samaritan", Jacopo Bassano, 1562-63

Titian için de köpekler sanatsal bir konu olarak özel bir ilgiye sahipti. Köpekler 1530'larda, sanatçının büyük, "statü sembolü" bahçeli bir malikâneye taşındığı ve birkaç köpek aldığı dönemde resimlerinde sıkça yer almaya başladı. Titian'ın en önemli "köpek" eserlerinden biri, küçük kız Clarissa Strozzi'nin Papillon cinsi oyuncak köpeğiyle birlikte resmedildiği portresidir. Roberto Strozzi ve Maddalena de' Medici'nin kızı olan Clarissa, Floransalı iki aristokrat ailenin soyundan geliyordu ve onun bu resmi politik bir meseleydi. Bir çocuk için fazla ağır olan süslemeler onun asil soyuna işaret etmektedir, ancak yanındaki köpek resmin bütününe çocuksu bir neşeli hava katmaktadır.


Aynı şey Vendramin ailesinin grup portresi için de geçerlidir. Titian burada da bir çocuğun kucağına yine limon ve beyaz Papillon cinsi bir köpek koyarak insani duygulara ve neşeye dair bir not eklemiştir. Benzer bir köpek de Urbino'lu Venüs'ün yatağında kıvrılmış uyuyor.





Ayrıca Titian, İspanya Kralı II. Philip tarafından sipariş edilen mitolojik sahnelerinde köpekleri soyluların statü sembolü olarak kullanmıştır. Bunlardan biri ünlü Actaeon efsanesini resmetmektedir. Avlanırken kazara tanrıça Diana'yı (Artemis) yıkanırken görmüştür. Ceza olarak bir geyiğe dönüştürülmüş ve kendi tazıları tarafından öldürülmüştür. Actaeon'un köpeği Titian'ın bir başka eserinde, Diana ve Callisto'da, tanrıçanın malı gibi görünmektedir. Venüs ve Adonis'in üç versiyonunda da köpekler benzer pozlarda resmedilmiştir. Titian'ın mitolojik konular arasından bunları seçmesinin nedeni, komiseri II. Philip'in av meraklısı olmasıdır.




Yaşam tarzı ve kişisel özellikler

16. ve 17. yüzyıllarda köpekler çoğunlukla av sahnelerinde ya da büyük hanımların kucağında resmedilmiştir. Ancak bazı sanatçılar bu hayvanları sembol olarak resmetmiştir. Örneğin Jean-Léon Gérôme, antik filozof Diyojen'i köpeklerin arasında göstererek Kinik düşünce ekolüne (Yunanca "köpek" anlamına gelen κύων kelimesinden) gönderme yapmıştır. Bu ekolün kurucusu olarak kabul edilen Antisthenes, mutluluğa ulaşmak için "köpekler gibi" yaşamak gerektiğine inanıyordu - kişinin doğasını takip etmesi, kendini savunabilmesi, sadık, cesur ve asil fikirli olması. Diogenes Kinizmin en ateşli taraftarlarından biriydi ve filozofun mezarına köpek heykelli bir anıt bile yerleştirilmişti.




Rönesans döneminden itibaren köpek ırklarının standartları geliştirilmeye ve oluşturulmaya başlanmıştır. 18. yüzyıl, köpek portrelerinin kendi başlarına ortaya çıkışına tanıklık etti. Bazen, bu portrelerin arkasında kesinlikle olağanüstü hikayeler vardı. Örneğin, 1831 yılında Edwin Landseer, Bob adında bir Newfoundland köpeğini resmetti. Bu devasa hayvan İngiltere açıklarında bir gemi kazasında kurtarılmış ve yeni evini Londra sahilinde bulmuştu. Bob da bir kurtarıcı oldu: on dört yıl boyunca yirmiden fazla insanı boğulmaktan kurtardı. Bunun için Royal Humane Society'nin seçkin bir üyesi oldu, kendisine bir madalya ve yiyecek verildi. O zamandan beri, Newfoundland köpekleriyle akraba olan siyah beyaz renklere sahip özel bir cins Landseer olarak adlandırılmaktadır.




Kaynak ve Çeviriler:



Comments


bottom of page