Tehlike Altındaki Türler Yasası, ABD'deki her bitki ve hayvanın neslinin tükenmekten kurtarılmasını gerektiriyor, ancak 50 yıl sonra biyoçeşitlilik krizini önlemek için çok daha fazlasını yapmamız gerekiyor. (Scientific American yazdı)
Robert Kunzig, Balık ve Yaban Hayatı Servisi'nden Warren Stiles ile birlikte bir keşfe çıkıyor. Tennessee Nehri'nin birkaç kilometre uzağında mütevazı bir tekneyle hareket ederlerken üzerlerinden bir Kel Kartal geçiveriyor. Warren Stiles, bugünlerde burada bir kartal görmemenin şaşırtıcı bir durum olduğunu söylüyor. Kunzig'in katıldığı keşif ekibinin o günkü amacı Tehlike Altındaki Türler listesinden çıkarılan Snail Darter Percina adlı balık türünü bulmak. Birkaç ay önce Stiles ve FWS [Balık ve Yaban Hayatı Servisi], Kel Kartal gibi bu küçük balığın da artık ESA'nın tehlike altındaki türler listesinde yer almaması gerektiğine karar vermişti. Tehlike altında olmayan ilk örneği yakalamayı umuyorlardı. Neyse ki denize bıraktıkları trol ağına gelişimini henüz tamamlamamış bir Darter Percina çıkıyor.
Tennessee Valley Authority veya TVA, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki en büyük kamu enerji şirketidir. TVA aynı zamanda sel hasarını azaltmak, nehirlerde seyahat etmeyi kolaylaştırmak, rekreasyon sağlamak, su yaşamını korumak ve suyu temiz tutmak için ülkenin en büyük beşinci nehrini dikkatle yönetmektedir. TVA'nın bu balık türüyle olan geçmişini Kunzig şöyle anlatıyor:
"1970’lerde, nesli tükenmekte olan türler listesine giren Snail Darter’ın düştüğü sıkıntılı vaziyet, kurumun devasa bir barajı tamamlamasına kısa süreliğine ket vurunca yetkililer bunu pek dikkate almamıştı. ABD Adalet Bakanı, TVA’nın açtığı davada Yüksek Mahkeme‘ye içerisinde ölü ve iyi muhafaza edilmiş bir Snail Darter bulunan bir kavanozu, siyah cübbeli dokuz yargıcın gözü önünde sallayarak bu türün ne kadar sıradan olduğunu ifade etmeye girişti."
Türün kurtarılmasına giden çetrefilli yoldaki ilk adım 1978 yılında, ABD Yüksek Mahkemesi'nin şaşırtıcı bir şekilde ESA'nın [Ecological Society of America] neredeyse bitmek üzere olan bir baraj karşısında bile Darter'e öncelik vermesiyle atıldı. Biyolojik Çeşitlilik Merkezi'nde kıdemli bir bilim insanı olan Tierra Curry şöyle anlatıyor: "O zaman hükümet ayağa kalktı ve 'Her tür önemlidir ve Tehlike Altındaki Türler Yasası kapsamında her türü koruyacağımızı söylediğimizde ciddiydik' dedi."
Kunzig, henüz tehlike altında olmayan türlerin bile popülasyonlarının azaldığına dikkat çekiyor. 1970'lere kıyasla şu anda etrafta üçte bir oranında daha az kuş uçmakta. Örneğin, Beyaz Boğazlı Serçe ya da Kırmızı Kanatlı Karatavuk henüz "tehlike altında" olmasa da, bu iki türü görme olasılığımız çok daha düşük.
Kunzig'e göre bugün Snail Darter, nehrin 1 kilometre uzağındaki birçok kolunda bulunabilmektedir. ESA uygulaması düzinelerce başka türü de yok olmaktan kurtarmıştır. Kel Kartallar, Amerikan Timsahları ve Peregrine Şahinleri, 2023'ün sonlarına kadar "listeden çıkarılacak" kadar iyileşen yaklaşık 60 türden sadece birkaçı.
Yaban hayatı, tarihinin önemli bir parçası olan Amerika'da artık vahşi doğanın sesi 50 yıl öncesine kadar yok denecek kadar az. Kunzig bunun başlıca nedeninin habitatın insani amaçlar için acımasızca kullanılması olduğunu söylüyor. Fakat ESA'nın varlığı bu anlamda zayıf da olsa önemli bir yer teşkil ediyor. Yaban Hayatını Kurtarma Yasası gibi mütevazı yeni tedbirler Amerika'nın flora ve faunasını koruyabilir. "Tabii özel çıkarlar yasayı çiğnemezse" diye ekliyor Kunzig.
ESA'yı uygulayan kişilerin baskısı altında kalan TVA, vadi boyunca barajlarını yönetme şeklini de değiştirdi. TVA, Küçük Tennessee'den bazı balıkları nakletti, çünkü Tennessee Vadisi'nde başka yerlerde kalıntı popülasyonlar ortaya çıktı ve yerel nehirler ve akarsular 1972 Temiz Su Yasası'nın ardından yavaş yavaş daha az kirlendi ve bu da balıkların toparlanmasına yardımcı oldu. Vadi boyunca barajlarını yönetme şeklini de değiştirdi. Bazı yerlerde oksijen enjekte ederek rezervuarlarının derinliklerini havalandırmaya başladı. Nehir tabanındaki alüvyonları süpürerek Darterlerin yumurtalarını bırakmak ve salyangozlarla beslenmek için ihtiyaç duydukları temiz çakılları ortaya çıkaran minimum akışı sağlamak için barajlardan daha düzenli olarak su bırakmaya başladı. Yani nehirler "gerçek bir nehir" gibi işlevini görmeye başladılar.
Kunzig'e göre asıl sorun şu ki, birçok hayvan ve bitki bu yardımı alamıyor - çünkü hükümet kaynakları çok sınırlı, çünkü özel arazi sahipleri ESA ile ilişki kurmak yerine ESA tarafından yabancılaştırılıyor ve çünkü ABD bir ulus olarak ESA'nın özüne hiçbir zaman tam olarak bağlı kalmadı. Bunun yerine, yarım yüzyıl boyunca yasa, insanların düşüncelerini kutuplaştıran bir şeye dönüştü.
1973 yılında çevre konularında muazzam bir uzlaşma yaşanmıştı. ABD Senatosu ESA'yı oybirliğiyle onaylamış, Temsilciler Meclisi ise 390'a karşı 12 oyla kabul etmişti. FWS'de ekolojik hizmetlerden sorumlu müdür yardımcısı olarak yaklaşık 25 yıldır yasanın uygulanmasını denetleyen Gary Frazer, "Bazı insanlar bunu Kongre'den çıkan neredeyse dini bir fetva olarak adlandırdı," diyor.
Fakat işler sonradan "ciddi" bir boyut aldı. Bunun sebebi de beş yıl sonra gerçekleşen Darter davasıydı. Çünkü kongre bu yasayı sorgulamadan kabul ederken akıllarında kartallar, ayılar ve turnalar vardı ve mevzuatın ne kadar kapsayıcı olduğunun bilincinde değildi. Baş Yargıç Warren E. Burger, Snail Darter davası karara bağlandıktan sonra yaptığı açıklamada, yasanın “akıllıca ya da değil… nesli tükenmekte olan canlı türlerini korumaya yönelik mutlak bir görev” getirdiğini belirtti. Bu karara dayanarak, yeni keşfedilen küçük bir balığın bile “ne pahasına olursa olsun” kurtarılması gerektiğine kanaat getirmişti. Kunzig, bu karara her kesim tarafından "elbette öyle olacaktı" yorumu getirileceğini söylüyor. Fakat sanılanın aksine bu karar, Darter davasından sonra kutuplaşma yarattı.
İlk günlerde FWS saha ajanları kendilerini yasanın yasaklarını uygulayan savaş biyologları olarak görüyorlardı. Kuzey Benekli Baykuş'un listeye alınmasının, 1990'larda Kuzeybatı Pasifik'teki yaşlı ormanların kesilmesiyle ilgili şiddetli bir çatışmaya karışmasının ardından, FWS düzenlemeler konusunda daha esnek hâle geldi. Çünkü bu yasanın hayata geçirilmesi pek çok toprak sahibinin işini zora sokuyordu. Habitatını değiştirmek de dahil olmak üzere nesli tükenmekte olan bir türü "taciz" veya "zarar" verebilecek herhangi bir şey yapmadan önce FWS'den izin almaları ve bir "habitat koruma planı" sunmaları gerekiyor. Kanıtlar zor bulunabildiği için kovuşturmalar yaygın değil.
Kuzey Benekli Baykuşu bunun güçlü bir örneğidir: Yapılan küçük çaplı bir analiz, ağaç kesme kısıtlamalarının binlerce kereste endüstrisi işini ortadan kaldırdığını ve ESA'nın insanlara ve ekonomik büyümeye zarar verdiği yönündeki muhafazakar argümanları körüklediğini öne sürmektedir.
Columbia Üniversitesi'nden Erich K. Eberhard ve meslektaşları tarafından 2022 yılında yapılan bir araştırmaya göre, "çoğu tür tehlikeli derecede düşük nüfus boyutlarına ulaşana kadar koruma altına alınmadığı" için nesli tehlike altındaki türler de iyileşemeyebilir. Diğer uzmanlar ayrıca nesli tehlike altındaki türlerle ilgili çalışmaların büyük ölçüde yetersiz finanse edildiğini söylüyor. Listelenen tür sayısı arttıkça, tür başına ayrılan fon da azalıyor.
Joe Biden bu dönüm noktası niteliğindeki yasayı imzalamadan çok önce, çatışmalar çoğalıyordu: Mojave Çölü'ndeki güneş enerjisi çiftliklerine karşı Çöl Kaplumbağası, Wyoming'deki rüzgar çiftliklerine karşı Altın Kartallar, Nevada'daki lityum madenciliğine karşı Tiehm's Buckwheat (küçük bir çöl çiçeği). Maden davası, Tellico Barajı'na karşı Darter'larınkine yakın bir paralellik gösteriyor. "Daha geçen yıl nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan bu çiçek, Nevada'nın batısında, bir maden şirketinin lityum çıkarmak istediği yerde, sadece birkaç dönümlük bir dağlık alanda yetişiyor. Biyolojik Çeşitlilik Merkezi bu çiçeği kurtarmak için mücadeleye öncülük etti. Nevada'nın başka bir yerindeyse insanlar, 2017 yılında keşfedilen ve geçen yıl nesli tehlike altında olduğu ilan edilen Dixie Valley kurbağasını tehdit edebilecek olası bir jeotermal tesisi şimdilik durdurmak için ESA'yı kullandılar."
Columbia Üniversitesi hukuk profesörü Michael Gerrard'ın makalesinden bahseden Kunzig şu alıntıyı yapıyor: "Bizler, kıymetli saydığımız her türlü varlığı koruyabilmek açısından son derece geciktiğimizi idrak edemiyoruz.” Gerrard’a kalırsa, küresel iklim değişikliği ile mücadelede gerekli altyapının bir an önce hayata geçirilmesini beklersek, elimizden gelenin en iyisini yaptığımızda bile canlı bir türün neslinin tükenmesine seyirci kalmaktan başka bir şey yapamayız. ESA ve benzeri yasaları öne sürerek fosil yakıt projelerine muhalefet etmekte muktedir olan çevreye duyarlı avukatlar, bu sefer de yenilenebilir enerji tesislerine karşı acele etmeliler. Gerrard, “Merminizin olması, onu her yöne doğru sıkacağınız anlamına gelmiyor,” diyor. “Hedeflerinizi iyi seçmelisiniz.” O ve diğer uzmanlar, uzun vadede bakıldığında iklim değişikliğinin, yabani hayat için rüzgâr türbinleri ve güneş enerjisi çiftliklerinden daha ciddi bir tehdit oluşturduğunu ileri sürüyor. Gerrard'ın makalesinden geç kaldığımızı ama yine de daha fazla geç kalmadan harekete geçmemiz gerektiğini anlıyoruz.
Şu an habitat kaybı en büyük tehdit olmaya devam ediyor. Hem Stein hem de Ruhl, ABD'nin olağanüstü biyoçeşitliliğini korumak için gerçekten ihtiyaç duyulan şeyin, ulusal bir koruma ekosistemleri ağı olduğunu söylüyor. Mevcut politikalarımızla bu inşa edilemeyecek. Ancak iki pratik girişim daha yardımcı olabilir. Bunlardan birincisi 2022’de çok az oy farkıyla meclisten geçmeyi kaçıran ve bu yıl yeniden gündeme getirilen Amerika’nın Yaban Hayatını Kurtarma Yasası (RAWA). Bu yasa, silah ve mühimmattan alınan federal tüketim vergisi yoluyla eyalet yaban hayatı ajanslarına fon sağlayan 1937 Pittman-Robertson Yasası'nın başarısı üzerine inşa edilmiştir. Bu yasa, aslında avcıları alarma geçiren av türlerindeki düşüşü ele almak için kabul edilmişti. Yasanın finanse ettiği eyalet sığınakları ve diğer programlar sayesinde geyik, ördek ve yaban hindisi artık hiç de az bulunmuyor. Bu ”Kurtarma Yasası” eyaletlere yılda 1,3 milyar dolar ve Amerika yerlilerine de av hayvanı olmayan türlerinin korunmasına yönelik yaklaşık 100 milyon dolar tutarında finansman desteği sağlayacak. Kunzig, bu rakamın federal harcamalar listesinde devede kulak olduğunu belirtiyor.
Türlerin korunmasını teşvik edebilecek ikinci girişim ise halihazırda devam etmektedir: arazi sahiplerini de işin içine katmak. Rocky Dağları'nın doğusundaki yaban hayatı habitatlarının çoğu özel arazilerdedir. Burası aynı zamanda habitat kaybının en hızlı yaşandığı yer. Fakat bazı uzmanlar ESA'nın arazi sahipleriyle yakın temasta bulunarak işbirliği yapacağından şüpheli. Bean, 2009'dan 2017'nin başlarına kadar İçişleri Bakanlığı'nda çalıştığı dönem de dahil olmak üzere uzun süredir bu fikri destekliyor. Bu yaklaşımın Kırmızı Tepeli Ağaçkakan ile başladığını söylüyor.
ESA kabul edildiğinde, bir zamanlar Güneydoğu'da yaşayan milyonlarca Kızıl Tepeli Ağaçkakan'dan geriye 10.000'den az kalmıştı. İnsanlar, kuşların tünemek ve yuva yapmak için oyuklar kazdığı, başta Longleaf Pine olmak üzere yaşlı çam ağaçlarını kesmişlerdi. Uygun bir ağacın büyük, en az 60 ila 80 yaşında olması gerekir ve böyle çok fazla ağaç kalmamıştı. Bir zamanlar Virginia'dan Teksas'a kadar 90 milyon dönümlük bir alanı kaplayan uzun ibreli çam ormanı, üç milyon dönümden daha az bir alana indirgenmiştir.
1980'lerde ESA yardımcı olmuyordu çünkü özel arazilerde ormanı korumak için çok az teşvik sağlıyordu. Bean, aslında bunun tam tersini yaptığını söylüyor: arazi sahipleri bazen sırf yasanın getirdiği kısıtlamalardan kaçınmak için potansiyel ağaçkakan habitatını kesiyorlardı. Ağaçkakan nüfusu 1990'lara kadar düşmeye devam etti. İşte o zaman Bean ve Çevre Savunma Fonu'ndaki meslektaşları FWS'yi basit bir çözüm olarak "güvenli liman anlaşmalarını" benimsemeye ikna etti. Anlaşma, arazi sahiplerine çamların büyümesine izin vermeleri ya da ağaçkakan dostu başka önlemler almaları halinde cezalandırılmayacaklarını vaat ediyordu; daha sonra ormanı anlaşma imzalandığında bulunduğu temel duruma geri getirmeye karar vermekte serbest kalıyorlardı.
Bu mütevazı ödül, bazı bölgelerde testereleri susturmaya yetecek kadar teşvik edici oldu. Bean, "Düşüş eğilimleri tersine döndü," diyor. "Güney Carolina gibi yüz binlerce dönümlük özel mülkiyete ait ormanların kayıtlı olduğu yerlerde, Kırmızı Alaca Ağaçkakan sayıları belirgin oranda arttı."
Ağaçkakanların sayısı hâlâ risk altındaki türler arasındadır. Yeteri kadar yaşlı çam ağaçları bulunmadığından, arazi yöneticileri bu kuş türünün popülasyonunu artırmak amacıyla körpe ağaçlara yapay yuvalar yerleştiriyor ve bazen de içlerine bu ağaçkakanları taşıyabiliyor. Ayrıca, uzun ibreli çam ağaçlarının bulunduğu alt tabakayı açık ve otlu bırakmak için, tıpkı bir zamanlar yıldırımların ya da yerlilerin çıkardığı yangınların tutuşturduğu ve ağaçkakanların çok hoşlandıkları şekilde, tasarlı yangınlar ya da elektrikli aletler kullanıyorlar. Yapılan bu çalışmaların pek çoğu işe yarıyor ve alaca ağaçkakanların büyük bir kısmı hâlâ birtakım arazilerde yaşamlarını sürdürüyor. Fakat Kunzig bu kuş türlerinin listeden çıkarılabilmesi için uzun ibreli çam ağaçlarının büyük bir kısmının kurtarılması gerektiğini vurguluyor ki bu da doğal yaşam alanlarının yüzde 80’ine hâkim özel arazi sahipleriyle işbirliğine gidilmesini gerektiriyor.
Benzer biçimde Gopher Kaplumbağası da ağaçkakanlar gibi bu tür de uzun ibreli çam ormanlarına adapte olmuştur; burada güneşlenir, otsu bitkilerle beslenir ve kumlu toprakta derin yuvalar kazar. Kaplumbağa oldukça önemli bir türdür: Yılanlar, tilkiler ve kokarcalar da dahil olmak üzere 300'den fazla hayvan onların açtığı yuvalardada barınır. Ancak sayıları onlarca yıldır azalıyor. Kunzig makalesinde kaplumbağaların en büyük tehdidinin kentleşme olduğunu söylüyor. Bu konuda bir kereste şirketinin harekete geçtiği bilinmekte: Fabrika uzun ibreli çam ormanlarının dönümünü artırarak bu türü bölgesine çekme sözü verdi. Şirketin ismi Resource Management Service (RMS) Öte yandan Biyolojik Çeşitlilik Merkezi (CBD) bu sürüngen türünün geleceğinden yine de endişeli. Yaptıkları hesaplamalara göre Gopher Kaplumbağasının resmi olarak bir an önce tehlike altındaki türlere girmesi gerektiğini söylüyorlar.
Bu arada ESA'nın bünyesinde ESA'nın davalık olduğu ortamlarda konuşma ve müzakere süreçlerini yönetmek için bir kuruluş var: Conservation Without Conflict.
Kunzig'den bir alıntıyla durumu özetleyelim:
"ESA türleri kurtarmayı amaçlıyor, ancak bunun gerçekleşmesi için ekosistemlerin korunması gerekir. Kuzey Benekli Baykuş'un korunması Kuzeybatı Pasifik'teki yaşlı ormanların en azından küçük bir bölümünü kurtarmıştır. Alaca Ağaçkakan ve Gopher Kaplumbağası ile ilgili endişeler Güneydoğu'daki uzun yapraklı ormanların korunmasına yardımcı oluyor. Snail Darter, tarihi Cherokee bölgelerini ve 300 çiftliği sular altında bırakan Tellico Barajı'nı durdurmaya yetmedi. Ancak tartışmalardan sonra, nesli tükenmekte olan birkaç midyenin varlığı, TVA'yı Tennessee'nin merkezindeki Duck Nehri üzerinde bir başka barajı tamamlamaktan vazgeçirmeye yardımcı oldu. Bu nehir artık Kuzey Amerika'nın en biyolojik çeşitliliğe sahip nehirlerinden biri olarak kabul ediliyor."
Yazının orijinaline buradan ulaşabilirsiniz. https://www.scientificamerican.com/article/can-we-save-every-species-from-extinction/
Yazının birebir çevirisine de buradan ulaşabilirsiniz: https://yesilgazete.org/her-turun-neslinin-tukenmesine-mani-olabilir-miyiz/
コメント